Bu şehirde garip bir “gazetecilik” anlayışı türedi.
Ne haber var, ne emek, ne fikir.
Ama hazır çalışan birinin kapısını çalıp “Biz de sizinle çalışalım” deme cesareti bol.
Aylarca emek verdiğin, güvenle ilişki kurduğun firmaya, arkan dönükken girip reklamını almaya çalışanlar var.
Buna rekabet diyen de çıkıyor.
Değil. Bu düpedüz emek hırsızlığı.
Ama meseleyi sadece kapıyı çalana yıkmak da kolaycılık olur.
Çünkü o kapıyı açan, dinleyen, pazarlık yapan esnaf da bu işin bir parçasıdır.
Etik, tek taraflı bir sorumluluk değildir.
Gazetecilik; masa başında isim listesi yapıp kimin ekmeği varsa oradan pay kapma işi değildir.
Gazetecilik; sahada olur, içerikte olur, güvenle olur.
Başkasının kurduğu bağı kesip kendine bağlamak marifet değil, karakter meselesidir.
En acısı şu:
Bu işi yapanların da, buna göz yumanların da, mesleği ve ticareti kirlettiklerinin farkında bile olmamaları.
Çünkü üretmeyen insan emeğin ne demek olduğunu bilmez, emeğe saygı duymayan da güvenin ne olduğunu.
Not düşeyim:
Benim aldığım reklam bugün gider, yarın gelir.
Ama bu şehirde herkes kimin nasıl çalıştığını, kimin hangi kapıyı nasıl açtığını bilir.
Hafıza sandığınızdan uzun, piyasa sandığınızdan küçüktür.